13 Ocak 2011 Perşembe

pred485 -12.ders (the end)

Finalimiz muhteşem oldu :) Dersin bitmesine gerçekten üzülüyorum ama bu hafta bir ders daha yapmayı başardık neyse ki. Katılamayanlar çok şey kaçırdılar :)

Final için yapmamız gereken, 7 kişilik gruplar halinde birer hikayeyi 2 saat içinde 10 fotoğrafla anlatmaktı.

Gruplar belirlendikten sonra bir an önce grubumuza bir hikaye bulmamız gerekiyordu. Bütün gruplar çalışmaya hemen başlarken biz grup olarak çok rahattık. Kendimize mekan olarak Teras kantini seçtik, çay içip sohbet ederken nasılsa konumuzu kolayca bulacaktık. Hatta başlangıçta bizi oyalamamak için gelmeyi reddetse de ısrarlarımızla İnanç hocamızı da bizimle çay içmeye ikna ettik :)

Keyifli bir sohbet yaptık, herşey güzeldi ama bir sorun vardı; bizim hala konumuz yoktu. Kantinden ayrılıp biraz temiz hava alalım dedik, merdivenleri iner inmez bir başka grupla karşılaştık. Konularını çoktan bulmuşlardı bile. İlk fotoğraflarımızı birlikte çekmeye karar verdik. Böylece büyüüük bir grup olduk :)
Neyse onlardan ayrılıp konusunu çoktan bulmuş olan bir başka grupla ve sonra bir başkasıyla daha karşılaşınca henüz bir konu bulamamış tek grubun biz olduğunu idrak ettik ve durumun vehametini kavradık :) işin kötüsü temiz hava da işe yaramamıştı. Benden çıkan pek de parlak olmayan bir fikir dışında hiçbir şeyimiz yoktu. Bu ilk hikaye için kullanabileceğimiz bazı kıyafetler almak için otoparkın yanında olan kulüp odasına gitmiştik ki oradaki bir "durak" Abdulhamid'in bir anda bir hikaye bulmasını sağladı. Yeni konumuzu çok sevmiştik, tek zorluğu bir taksiciyi bizimle ve taksisiyle birlikte fotoğraflarımızda yer almaya ikna etmekti. İlk denememiz başarısızlıkla sonuçlandı. 2. taksici amcamız dünya tatlısı bir insandı, bize çok yardımcı oldu. çok da iyi poz verdi fakat bir sorunu vardı; o kadar güleryüzlüydü ki hikayede gereken somurtkan ifadeyi bir türlü veremedi.
Fotoğraf çekimimizi zor -yanlış anlaşılmasın bu aynı zamanda çok keyifli bir süreçti, yine olsa yine yaparız :)- da olsa tamamladıktan sonra sıra kullanılacak 10 fotoğrafı seçmeye geldi. Fotoğraf sayısının 10 la sınırlı olması seçim yapma açısından bizi başlangıçta çok zorladı ama daha sonra taksici amcanın güldüğü fotoğraflardan kurtularak bu sorunu çözümledik :)
Sonunda ortaya çıkan hikayeyi biz çok sevdik. Bir blog yazısı daha oluşturup fotoğrafları paylaşmayı planlıyorum. Yazılarımı sonuna kadar okuyan varsa çok teşekkür ediyorum kendisine sabrından ötürü :)



Şimdilik hoşçakalın.
Sevgiler,

Pınar.

25 Aralık 2010 Cumartesi

pred485 -11.ders (mt 2. grup)

Finalin nasıl olacağı konusunda herkes fikrini belirtirken sevgili Sema'nın söylediğinin aksine ben bu 2 hafta yaptığımız çalışmadan herzamanki çalışmalardan çok daha başka ve özel bir keyif duyduğumu belirtmeliyim. Bir dönem boyunca aynı sınıfı paylaştığım arkadaşlarımın birçoğuyla ilk kez tanışıyormuş gibi hissettim onları dinlerken. Daha önce tanıdıklarımınsa derinlerinde sakladıkları ve de sınıfla paylaşmaktan çekinmedikleri özel bilgilerini keşfedebilmek heyecan vericiydi bana sorarsanız. Bu kez görsellerden ya da ek materyalden yararlanmayı tercih edenlerin sayısı azdı. Yine de herkes kendine göre oldukça yaratıcıydı. Bazıları tam da beklediğim gibi bir konuşma yaparken bazıları beni oldukça şaşırttı. Abide'ye bu haftaki konuşmasından sonra kendimi çok yakın bulduğumu ve ona olan sempatimin arttığını söylemem abartı olmaz diye düşünüyorum. Ahmet'in de topluluk önünde hazırlıklı konuşma yapma konusunda yalnızca biraz daha özgüvene ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Finalle ilgili konuştuklarımıza gelince... Bu derste ilk kez birşeyden sıkıldım. O bitmek bilmeyen ve bir türlü sonuca bağlanamayan konuşmalar son derece gereksizdi bence. Birçoğumuz gerçekten biraz olsun fedakarlık yapmayı bilmiyoruz. Hocamızın Boğaziçi öğrencisinin bireyci oluşuyla ilgili söylediklerini daha önce pek çok derste gözlemledim ve bu durum her seferinde can sıkıcı geliyor bana. Yine de bir arkadaşımın sunumda söylediğinin aksine bu okulda güvenebileceğiniz ve sizin iyiliğinizi de en az kendi iyiliği kadar çok isteyecek insanlar bulmanın o kadar da zor olmadığını düşünüyorum. Son olarak, finalde bir kez daha kendimi anlatmak isteyip istemediğimden emin değilim ama arkadaşlarımın kendileriyle ilgili yeni anlatacaklarını dinlemek, sevdiğim bir dizinin yeni bir bölümünü izlemeye benzeyecek gibi gelmiyor değil :)

Finalde görüşmek üzere..

18 Aralık 2010 Cumartesi

pred485 -10.ders (mt 1. grup)

Geçtiğimiz ders şüphesiz dönemin en heyecanlı dersiydi herkes için. Çoğu aktivitenin aksine bu kez herkes sahnede yalnızdı, üstelik başka bir kimliğe bürünmeden. Yanlarında destek alacakları kimse olmaması kötüydü çünkü kendileriyle ilgili en özel gerçekleri başkalarıyla paylaşmak gibi zor bir olayı gerçekleştirmeye çalışıyorlardı. Şüphesiz, topluluk önünde kendini tanıtma konuşmaları yapmayı sevmiyorum. Çünkü kısıtlı bir sürede kendimle ilgili her ayrıntıyı anlatmam imkansız ve ben gereken ayrıntıları rahatlıkla atlayıp çok gereksiz ayrıntılar anlatabilirim insanların karşısına. Bunu gerçekleştirmektense kendimi hiç tanıtmamayı bile tercih edebilirim. Yine de zaman zaman bu sevimsiz aktiviteyi gerçekleştirmem gerekecek, öyleyse şimdi prova yapmamın sakıncası yok sanırım.
Benim bu haftaki kendini tanıtma çalışmalarından en sevdiğim Ayşegül'ün çalışması oldu. Kendini böylesine objektif ve de eleştirel değerlendirebilmesi beni çok eğlendirdi. Ayşegül'le ilgili ayrıntılardan çok onları dile getiriş biçimi ve kendisini bu derece iyi tanıyor olması olayı keyifli hale getirdi bence.
Bir çok arkadaşımla ilgili çok uzun zamanda edinemeyeceğim bilgiler edindim. Emin'in Şanlıurfa'yla ilgili uzun yorumlarından Abdulhamid'in şiirine, Efes=Sema eşitliğinden Onur'un kişilik testine, Yusuf'un ayakkabı markasıyla ilgili anısından Ece'nin kocaman kalbine ve yemek zevkine... Bahsedilen her küçük ayrıntı aslında az sözle çok şey anlatılabileceğini gösterdi bana bu hafta.

Umarım ben de başarabilirim. Bu çarşamba tanışmak üzere!

14 Aralık 2010 Salı

pred485 -9.ders (misafirler)

Bu hafta dersimize Büsos'tan (açılımını tam olarak kimse bilmiyor :)) arkadaşlarımız dahil olunca ve de biz eskiden beri yaptığımız çalışmaları tekrarlayınca, merak ediyorum acaba herkes şimdi gerçekten geliştiğimi göstermeliyim diye mi düşündü yoksa herşey kendiliğinden mi oluverdi. Performansların çoğu gerçekten iyiydi. Dörtlü dönmede ya da herhangi başka bir doğaçlama çalışmasında yer almayı çok isterdim ama gönüllü olma hakkımı daha erken yaptığımız bazı çalışmalarda tükettim ne yazık ki. Diğer oyunlardan farklı olarak ilk kez oynadığımız (birinin dışarı çıkıp daha sonra içeri girdiği ve herkesin taklit ettiği hareketleri başlatan kişinin kim olduğunu bulmaya çalıştığı) oyunda 2 hakkımı tükettikten sonra o kişiyi bulamamak stresi sarmıştı beni. Tam o anda başkaları yaptığımı taklit ediyor mu acaba diye bir korkusu olmadan olduğu yerde hareketleri değiştiren arkadaşıma burdan sonsuz teşekkürlerimi gönderiyorum, çok yardımcı oldu bana kendisi :) Bu arada her ne kadar oyunlarda daha iyiyiz desem de herkes takdir eder ki hala bazı sıkıntılar var gibi. Mesela 3 er kişinin tek bir kişiyi canlandırarak bir diyalog sürdürdüğü kısımda arkadaşların pek çoğu temsil ettiği kimliğe tam olarak bürünemedi diye hatırlıyorum. Konuşma sırası her değiştiğinde konuda kopukluklar oldu. Yine de her zamanki gibi keyifli bir dersti.

Görüşmek dileğiyle.
Pınar.

6 Aralık 2010 Pazartesi

pred485 -8.ders (gelişmeler gelişmeler)

Yeniden Merhaba,

Sanırım artık sona yaklaşıyoruz. Bu ders üzerine 7. blog yazımı yazarken bizde neler değişti, ne kadar geliştik, neler öğrendik diye düşündüm biraz. Malum, bir sonraki hafta herkes kendini tanıtacağı mini bir konuşma yapacak sınıfta. Acaba hazır mıyız? Belki evet belki hayır bu sorunun cevabı. Yalnız bir şeyin herkes farkındadır sanırım; eğer bu konuşmaları dönemin başında yapmamız gerekseydi pek çoğumuz sıkıntı yaşayacaktı. Fakat derste katıldığımız onca aktiviteden sonra tüm arkadaşlarımda ve kendimde, kendine ve çevresinde gelişen olaylara hakim olma yetisinin  biraz daha geliştiğini görüyorum.

Bu haftaki derste en keyifli çalışma şüphesiz 'doğa üstü yetenekleri olan Recep bey' ve 4 uzmanın katıldığı tv programıydı. Recep beyi canlandıran Mehmet arkadaşım bir yerden esinlendi mi bilemiyorum ama ben cevaplarını çok beğendim :) Diğer arkadaşlar da gayet başarılıydı yalnız benim çalışmada en hoşuma giden ayrıntı Yusuf'un hiç beklenmeyen bir anda Recep'in babası Şerafettin bey olarak programa canlı telefon bağlantısı yapmasıydı. Bu arada ilahiyatçı olan arkadaşıma haksızlık etmek istemem ama belirtmeden edemeyeceğim; bence o programdaki ilahiyatçı Abdülhamit olmalıydı, böylece ortaya çok daha farklı bir çalışma çıkabilirdi.

gelecek hafta görüşürüz,
beni özleyin :))
Pınar.

1 Aralık 2010 Çarşamba

pred485 -7.ders (spontan doğulmaz spontan olunur:))

bu hafta 4lü dönmenin üstüste birkaç örneğini yaptığımız haftaydı. genelde yazılarımda uzun uzun dersin genelini yorumluyorum fakat bu kez farklı birşey yapıp sadece kişisel gelişimimle ilgili birkaç şey söyleyeceğim kısaca.
derste 4lü dönme çalışmasında bir kez Yusuf arkadaşım vesilesiyle yer aldım, aslında başlangıçta gönülsüzdüm çünkü sıra bana geldiğinde konu bulma sıkıntısı yaşamaktan çekiniyordum. fakat ister istemez kalktım madem ki bu sefer farklı bir yöntem deneyeyim dedim. böylece sıra bana gelmeden önce acilen konu bulmaya çabalamayı, yedekte replikler tutmayı ve stres yapmayı bıraktım. bunun yerine ortada konuşulmakta olanları dinledim, onları keyifle izledim. ve sıra bana her geldiğinde ilginç bir biçimde hiç zorlanmadan farklı konular bulabildim veya Abdülhamit ve Şinasi arkadaşlarımın bulduğu konulara kolaylıkla dahil olabildim. hocamıza rahat olmamızı ve kenarda konu düşünmeye son vermemizi önerdiği için bir kez daha teşekkür ediyorum. siz bu işi biliyorsunuz! :))

sevgiler,
Pınar.

pred485 -6.ders ()

Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba!
Araya giren bayram tatili benim blog yazmaya da ara verdiğimiz gibi aslı olmayan bir hisse kapılmama sebep olduğundan tarihi geçmiş 2 blog a sahip buldum kendimi. Ama sorun değil çünkü kağıt katlama sanatının eşsiz örneklerini sergilediğimiz o mükemmel ders an be an aklımda :)

tüm grup üyelerinin birbirinden bağımsız olmadan, bir kaç tane A4 kağıdıyla, var olan hiç bir nesneye benzememesini amaçlayarak oluşturduğu bu eşsiz eserleri dersin sonuna doğru bir de grup olarak sergileyeceğini ben şehsen bilmiyordum. Bilsem daha makul olmaya çalışırdım (ne kadar başarılı olurdum bilemiyorum gerçi ama) ama o durumda da hem bu kadar zorlanıp hem de bu kadar eğlenemezdik muhtemelen. Zira 'çekiç başlı köpekbalığı ortaya çıkınca birbirine giren evrenlerin sebep olduğu kaosu' canlandırmanın zevki paha biçilemez! :)

Bu çalışma baştan sona pek çok saçma ayrıntıdan oluşuyordu aslında. Kağıtlardan tamamen amaçsız bir biçimde oluşturduğumuz şekilleri kelimelerle ifade etmek olanaksızken, biz onları karşılayacak kelimeler bulmak için zorladık kendimizi. Sonra da bu kelimeleri bedenimizle ifade etmenin zorluğuyla yüzleştik. Buna rağmen tüm gruplar son derece başarılı oldu sergilemelerde. En beğendiğim sergileme bizim grubumuzun metne döktüğü eseri canlandıran gruptu (4 numaralı grup olmaları kuvvetle muhtemel). Sergilemelerinde en beğendiğim kısım 'çatısı çökmüş bir evin penceresinden, içinde dalları kırılmış ağaçlar ve etrafa saçılmış balyalar olan bahçeye bakan kişinin durumu' nu canlandırdıkları sahneydi.

Bu çalışma bana yaratıcılıkta sınır olmadığını öğretti ilginç bir biçimde. Belki de o hafta bir şeylerin değiştiği hafta oldu benim için. Bu dersin kendime, davranışlarıma, içinde bulunduğum duruma ve çevremdekilere hakim olabileceğim bir yer olmadığını artık tam olarak idrak etmiş olmalıyım ki bir sonraki haftanın çalışmasında daha hazırlıksız hareket etmeye çalıştım ve eskiye göre daha başarılı olduğumu söyleyebilirim.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...